Dünyanın en zengin ve pahalı bölgelerinden Manhattan New York’ta bir otel lobisinde bu yazıyı yazıyorum. Şehrin büyüleyici manzarasına bakarken kahvemden bir yudum aldım diye başlamak isterdim ama işler burada sanıldığı gibi değil. Sabah uyandım, 38. kattan aşağı indim, çöpten geçilmez hale gelen esrar kokulu sokaklarda yürüyerek en yakın Pret a Manger’den kahvemi aldım. Para dilenen evsizlerin arasından otele geri döndüm. ABD’ye her gelişimde burada geçireceğim zamanı güzelleştirecek bir şey vardır illaki diye düşünüyorum, ama şu ana kadar bulamadım. ABD bizim karton polis arabaları gibi, uzaktan gerçek gibi gözüküp korku salan ama yakınlaşınca fos çıkan.
ABD başkanlık seçimleri
Amerika kamuoyunun şu an üzerine en çok yoğunlaştığı konu Kasım’daki başkanlık seçimleri. Toplum tamamen ikiye bölünmüş durumda. Ben buradayken iki önemli gelişme yaşandı. İlki, Başkan Joe Biden’ın oğlu Hunter Biden silah ruhsatı almak için doldurduğu formda uyuşturucu kullanıcısı olduğunu sakladığından ötürü suçlu bulundu. Görevdeki bir başkanın birinci dereceden aile ferdi için bu bir ilkti. Biden uyuşturucu bağımlılığıyla olan savaşında başarılı olan oğluyla gurur duyduğunu ve adalet sisteminin verdiği karara saygı duyacağını ifade etti. Başkan olmasının verdiği af yetkisini kullanmayacağını da ekledi. Bir devlet başkanının oğlunun bu kadar fuzuli bir meseleden yargılanması manidar elbette. Bir yandan adalet sisteminin eşitlik ilkesine bağlılığı, öte yandan normalde bu suçların peşine düşmeyen savcıların artık siyasi motivasyonlarla hareket ettiği şeklinde yorumlanabilir bu durum.
Diğer önemli gelişme ise eski Başkan Trump’ın 6 Ocak Kongre Baskını’ndan sonra ilk defa ABD Kongresi’ne gidişiydi. Cumhuriyetçi Parti milletvekillerini ziyaret eden Trump kısa bir konuşma yaptı. Bu ziyaretin sembolik önemi büyük zira Amerikan demokrasisinin tarihteki en büyük skandallarından birinin azmettiricisi olan Trump, suç mahaline muzaffer bir kumandan gibi geri dönüş yapmış oldu. Üç sene önce Trump’ın demokrasiye karşı tehdit oluşturduğunu açıkça ifade eden senatörler şimdi kendisi karşısında el pençe divan duruyorlar.
Demokrasi büyük tehdit altında
Gerçekten de Trump’ın tekrar başkan seçilebilme ihtimalinin bu kadar kuvvetli hale gelmesi inanılacak gibi değil. Açıkça demokrasiyi tehdit eden ve oyunu kurallarına göre oynamayacağını belirten biri göz göre göre devletin tepesine tekrar geçebilir. Son anketlerde de Biden’un önünde gözüküyor. Ancak “Trumpizm” sadece Amerika’da değil, Avrupa’da hatta küresel çapta bir yükseliş halinde. Son Avrupa Parlamentosu seçimleri bunun önemli bir göstergesiydi.
“Şu anda demokrasi her yerde savunmada ve otokrasinin zaferi, eskiden demokrasinin evrensel olarak kabul edilmesinden daha az kaçınılmaz görünmüyor. Diktatörlüklerin bulaşıcı yayılmasının kontrol edilemeyeceği korkusu bugün her zamankinden daha fazla sürüyor.” Bu ifadeler 1935 yılına, Alman hukukçu ve akademisyen Karl Loewenstein’a ait. Militan demokrasi kavramının mucidi Loewenstein, 1930’larda Avrupa’da esen faşizm rüzgârı karşısında demokrasilerin kendilerini savunmalarının şart olduğunu, ateşe ateşle karşılık verilmesi gerektiğini öne sürmüştür. Tarih nasıl da tekerrür ediyor değil mi?…